17 Mayıs 2017 Çarşamba

Kalabalık

Kalabalık. Hızlı. Karmaşık. Sıkış tıkış. Talepkar şehir. Para kazan, yollarımı düzenle, dükkanlarımı gez, satın al, fakirlerime destek ol, sokak köşesindeki o kadına para ver. Otobüse bin. Araba kullan. Havayı temizle. Koş, koş yetiş diyor şehir. Tiyatrolarıma git, kültürlü ol, kitaplarımı oku, sokaklarımda dolaş. Doldur, doldur için benimle diyor. Temizle taşlarımı, gez mahallelerimi. Gel, gel bana gel diyor şehir. Aç. Çok aç bu şehir. Daha çok daha çok istiyor. Ağaçlarını yutuyor tek bir lokmada. Öyle kökünden yok ediyor ki bir daha hiç ağaç büyümüyor. Bazen ufak bir çiçek deliyor betonlarını, süzülüyor çatlakların arasından. Güneşle buluşuyor. Umut olmaya hazırlanıyor. İşe koşturan bir ayağın altında ezilip yok oluyor.  Aç, doyumsuz bu şehir.
23 Mart 2015'de Yazı Çemberinde yazılmış

14 Mayıs 2017 Pazar

Gerçeğimizi

Gerçeğimizi kimseye anlatmadım. Bugüne kadar. Belki kendime bile sakladım. Saklamak ne ilginç bir laf. Gizli olduğu için mi? Yoksa sakladığında mı gizli olur. Kimse bilmesin istediklerin, belki de sadece senin söylemek veya bakmak istediklerin. Bazen de kendine bile söylemediklerin. Onların da nerede gizlendiğini bilemezsin çoğu zaman. Bir rüzgar getirir onları, etrafında dolanan hafif bir kokudur o kutuları açan. Bir saniyeden uzun sürmez. O saniyenin içinde yılları yaşarsın. Duygular ne gariptir, bir saniyede binlercesini yaşarsın da anlatamazsın o kadar kısa sürede. Dil ne kadar eksik birşey. İşaret dili öğrenmeye çalışırken gördüm bedenin, yüzün, mimiklerin gerektiğini. Bacağını bir insan neden sallar durur. Ne anlatır o beden. Ya o kaşların ortasındaki çizgi? Hepsini dans edebilsen ne yapardı bedenin. Müzik bile dışarıdan bir tetiktir. Onun çağrıştırdıklarıdı seni hareket ettiren, ritimdir orada yakaladığın. Sessiz hareket eder mi beden. Müziksiz dans eder mi? Etse ne yapardı? Yine izlenirim kaygısı girer mi? İzleyen kim? Kimin umrunda? Bazen durakta otobüs, dolmuş, taksi beklerken isterim...omuzlarımı hareket ettiririm. Etrafımda insanlar olmasa belki daha geniş hareketler de yapardım. Yapmıyorum. Coşkumuzu nereye saklıyoruz? Coşkunu bir kutuya koymuştuk çocukken. Sana zarar verecek diye korktuk. Korumamız gerekir di seni. Bazen öyle saçmalıyordun ki.. Ama sözlerine birşey yapamadık. Sen de gittin yazar oldun. Oldu mu şimdi bu şiir? Okumak istemiyorum. Hayır. Kitabını da almadım. Ben yıllarca uğraştım o coşkunu kutuda tutmaya, sen bir şiir yazdıysan benim ona bakmam gerekmiyor. Sen de biliyorsun, o bir şiir değil. Sen bana mektup yazdın. Okumayacağım.