24 Kasım 2013 Pazar

Ebedi Sevgili - Rafet El Roman
















İki göz fırtınalar
Kurtarmam lazım kendimi
içimden geçirdim,
orada, içimde kaldı.
Kıyamet geldi.
Kurtaramadım.
Sadakat bitti.
Dünya açıldı.
Yüreğimde kitlediğim her dalga
taştı. Ebediyen
açılan bir çatlaktan sızdı.
Haykırdım sen severken beni.
Kapadım gözlerimi, diyemedim
söylemek istediklerimi.
Canım acımadı.
Gemiler geldi limana, ben
ayrıldım oradan.
Kara bir yangına doğru
kurtuldum.
Asaleti geride bıraktım.
Bu gece saldım tüm kayıkları,
geri dönmemek üzere verdim
son nefesimi bu limanda.
Ebediyen çıktım o iki taşın arasından. 
Dupduru bir denize doydum.
Suç delilik mi?
Parçalandım, huysuzlaştım.
Hiç olmayacak kürekleri çektim,
olmayacak dalgalara.
Kalbim ilaç,
an şaka,
kahkahalar savurdum yıldırımlara.

Hiç ama hiç bu kadar parçalanmadı gökyüzü
Açık denizlere salıverdim sandığımı.

şarkı kovalamaca

Senden Sonra - Rafet el Roman


Yaram kanıyordu. Gideli çok olmuştu. Kan kokusu odaya dolmuş, duvarlara dolanmıştı. İnanmak zor geliyordu. Ne kadar zor oluyordu kanı durdurmak. Zamanla geçer dedikleri neydi acaba, bu geçmiyordu. Kaçmam gerektiğini biliyordum ama kalkamıyordum. Aynada yere yığılmış aksime baktım. Ne kadar olmuştu? Ne zaman geleceklerdi? Hevesine sıçayım senin diye bağırdım aynadan bana bakan o salağa. Ağırlaşmıştı kolum. Odanın içinde aradım acıyı durduracak birşeyleri. Uyumuşum. Yorgun tanımadık rüyalarda gezindim durdum. Ne kadar yol dolaştım bilmiyorum. Zaman nasıl geçti bilemedim. Heveslendim, istedim, zorlandım, terledim, yükseldim, düştüm. Seni gördüm bir yerde. Telefonla aradım seni, gelmedin. Yaram kanadı, kanadı, kanadı. Yerlere aktı kanlar benim karanlık rüyalarımda. İnandım bu sefer yanmayacağıma. Bu sefer herşey iyi olacaktı. Kaç gün geçti o karanlık boş odada, kaç gün girdim çıktım o rüyalara, bilmiyorum.

Şarkı kovalamaca

7 Mart 2013 Perşembe

Palto

"Neden her gece onu ağaca asıyorsun?"
O'nunla ateşin etrafında oturduğumuz gecelerden birinde sormuştum bu soruyu. Çok soru sormazdım ama içimde biriken merak beni kendi doğrularımdan uzaklaştırmış, içimde cesareti biriktirmiş ve ateşin sıcağına kaptırtmıştı. Günlerdir topladığım cesaret dudaklarımdan geceye döküldüğü anda pişmanlığım kendini göstermişti ve sözlerimi geri koymanın bir yolu olmadığını bilerek sadece yanıt verir diye dua etmiştim.
Uzun bir sessizlik girmişti gecemize. Hastalandığım gecelerde annemin üzerime örttüğü yorganların ağırlığıyla üzerime almıştım o sessizliği.
"Geç oldu. Yarın yolumuz uzun. Uyu biraz." Kalkıp giderken üzerimdeki o ağırlığı da sıyırıp almış, rüzgarı ateşi söndürmüş beni ise gecenin soğuğunda çırılçıplak kalmışım gibi utanç içinde bırakmıştı, neye utandığımı ise bilememiştim.
Ağaçta asılı duran paltoya uzun uzun bakmıştım. Her gece astığı o rengarenk paltosuna benim uyuduğumu düşündüğünde cebinden çıkardığı görünmez acıları diktiğini görmüştüm.  Sabahları ağaçtan aldığında ağaç daha bir yorgun, palto daha bir renkli gelirdi gözüme. Ama o zamanlar henüz zihni hayallerle dolu 14 yaşında bir genç kızdım. Bunlar kimseye anlatamayacağım, utanç veren saçma kurgularım gibi gelirdi bana. Aslında gerçeğe ne kadar yakın olduğumu ancak yıllar sonra O gittiğinde ve tek başıma dolaşmaya başladığımda anlayacaktım. Ama o akşam sorduğum saçma sorunun utancı ile  ateşten kalan korun sıcağına sokulup onu uzaklaştırdığım için kendimi suçlayarak uykuya daldım. Rüyalarımda yine annem vardı...yine palto vardı.